Bu Hayır’ın Evet’i var! İslamcı İttihatçılar ve Kemalist İttihatçılar arasında bir seçime mahkum olmanın çareziliğine dair…
Saadet Partisi 26 Şubat 2017 tarihinde eski Milli Görüş liderlerinden Necmettin Erbakan’nın vefatının 6ıncı yılı dolayısıyla ‘’İlim, Fikir, Devlet ve Dava Adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı Anma Programı’’ düzenledi. Bu etkinlikte CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Necmettin Erbakan’a ilişkin yaptığı övgü sözleri içeren konuşmasından sonra, Sivas katliamı sorumluları arasında bulunan Temel Karamollaoğlu’nun elinden plaket aldı.[i] Birde Erbakan’nın ‘’Davam’’ adlı kitabı hediye edilmiş CHP liderine ki, kitabın başlığı Adolf Hitler’in ‘’Mein Kampf’’ adlı kitabını çağrıştırıyor. Tablo bu…
Fransız Etnolog Elise Massicard ‘’The Alevis in Turkey and Europe: Identity and Managing Territorial Diversity’’ (2013[ii]) kitabında bir çok başka yazar ve siyasetçi tarafındanda bahs edilen kimi Alevi insanlarının oportunist ve sekter tutumlarından türlü örnekler vererek bahsediyor. Ben çalışmalarımda bu hallerin yüzyıllar içinde tecrübe edinilmiş baskı ve zulümlere karşı korunma amaçlı ‘hayatta kalma stratejileri’, belkide ‘çaresizliği’ olarak nitelendiriyorum (Arslan 2016). CHP gibi kendisiyle ve Cumhuriyetle yüzleşmemiş bir partiden hala medet ummak bu çaresizliğin belkide en bariz örneğidir.
Kendi öz-iradesini oluşturmak, kendi siyasi duruşunu oluşturup ona göre Türkiye siyaseti içerisinde net yerini almaktan yoksun olan Alevi kitlesi, kendi potansiyelinin de farkında değildir. 2016’da[iii] yayınlanmış olan çalışmamda, Alevi kitlesinin herşeyden önce kendine güvenmekten yoksun ve tarih içinde yaşadıkları olumsuzluklardan ötürü, vizyon ve perspektif geliştirmekten aciz kalmış bir halde, kimi zaman CHP, kimi zaman HDP gibi partilerden medet ummaktan öteye gidememe durumundanda bahsediyorum.
Türkiye genel toplumunun üçte birini oluşturan Alevi kitlesinin, kendi öz iradesini oluşturup, toplumun her etnisitesinden ve dilinden grupları içerisinde barındıran haliyle, Alevi öğretisinin eşitlik, çoğulculuk ve rızalık geleneğine dayanarak, siyasi gündemde etkin olamama durumu artık esefle karşılanası bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Kendi öz-iradesini oluşturamamış ve kendi benliğinin yer yüzünde farkında olmayı yakalayamamış hiç bir unsurun ne kendisine nede bir başkasına faydası yoktur. Bu anlamda kendi içindeki çelişkiler ile yüzleşememiş ve kendi içinde demokratikleşmeyi henüz yakalayamamış bir Alevi kitlesinin herhangi bir demokrasi mücadelesinde güvenilir ve kararlı bir duruş sergilemesinin mümkün olamayacağını 2017yılı içinde yayınlanacak olan son kitabımda elealıyorum.
Yüzyıllardır bir ‘şeriat korkusu’ ülkede son 14 yılda kabus olmaktan çıktı ve yakın gelecekte ininden çıkacak canavar olasılığı ile karşımızda durmaktadır. Jeopolitik bir proje olan ve ama genel toplumdada karşılığı olan 14 yıllık AKP iktidarından öncede, on yıllarca egemen olan Kemalist rejim, Türkiye’yi yaşanılası kılmamıştır hiç bir zaman. AKP iktidarı öncesinde tek vatan, tek millet, tek dil, den din düşünce akımının temsilcisi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHPdir. Bugün AKP iktidarının karşısında CHP kendini Sosyaldemokrat ilan etmiş bulunmaktadır. Ne hikmetse Türkiye’de çıkabilecek en iyi Demokrat en fazla bir Kemalist veya bir Atatürkçü olabiliyor veya en nihayetinde sözde Demokrasi adına militarist, milliyetçi, tekçi zihniyeti güden parti ve oluşumların yanında veya arkasında durabiliyor, tıpkı Alevilerin şu an ‘’AKP’ye Hayır’’ adına yaptıkları gibi. Türkiye ve Ortadoğu halklarının daimi tavırlarında biri olan ‘Düşmanımın Düşmanı Dostumdur’ mantığı bu halkları hiç bir zaman hastalıklı kısırdöngülerden kurtaramamış ve insan onuruna yakışan yaşamları getirememiştir.
‘’İslamcı-Kemalist AKP’nin’’ karşısında ‘’Kemalist-İslamcı CHP’’ egemenliği döneminde yaşanılanlar ve yapılanlar unutulmuş gibi görünyor (Arslan 2017[iv]). Sunni inancından olmayan ve/veya Türk olmayan ötekileştirilmiş ve Sosyolog Besim Can Zırh’ın[v] terimiyle ‘değillenmiş’ (Değiller; yani Türk ve/veya Sünni olmayanlar) unsurlara yapılan katliam, kıyım, dışlama ve anti-demokratik tüm uygulamalar unutulmuş gibi bugünün Türkiyesinde. Kendi öz-iradesini yaratamamış bir zamanlar Türk/İttihatçi Sol’un peşinde ve içinde olmuş, sonra Kürt ulusal mücadelesi içinde olmuş ve sürekli CHP’nin laiklik hikayesinden medet ummuş Alevi kitlesi Recep Tayyip Erdoğan Türkiyesinde yangın söndürücülük yapmaktan öteye gidememenin çaresizliğini yaşıyor.
Bir örnek vermek istiyorum; kısa bir süre önce Avusturya Alevileri arasında şu tartışma çıkmıştı: ‘Eğer gerekirse, Alevilere bir faydası dokunacaksa Avusturya’nın Freiheitliche Partei Österreich (FPÖ) partisiyle işbirliği yapılabilinir’. Bu fikir kimi örgüt yöneticileri tarafından ortaya konulmuştur. FPÖ Avusturya’nın ultra-milliyetçi ve ırkçı bir partisidir. İnsan’ı merkez alan Alevi öğretisinin mensuplarının ve Türk/İttihatçı Sol geleneğinden gelen kimi yöneticilerin böylesi bir tutum içinde olmaları anlaşılabilinir bir durum değildir. Yine CHP Kemalizminin sadece ve sadece dilde olan ve pratikte hiç yaşanılmamış sözde ‘laiklik’ ilkesine ısrarla takılmanın nasıl bir aklın ürünü olduğunu artık uzun bir süredir anlamak hiç mümkün değildir. Küçük hesaplar uğruna bu ‘sisteme su taşıyıcılık yapma hallerinin’ hesabını gelecek nesillere kim verebilir?
Geçmişe dair herhangi bir hesaplaşmayı ve yüzleşmeyi (reconciliation) yaşamadan, 1915i, Şêx Seîdê Pîran’ın, Seyîd Rıza’nın, Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın hesabını vermeden ‘’Hayır Cephesinde’’ birleşmenin kısavadeli yangın söndürmeceden öteye gidemeyeceğinin farkında olmak gerek. Bu HAYIR’ın aynı zamanda 1982 cuntacı, Kemalist, ırkçı ve militarist anayasasına EVET demek olduğunun farkında olmak gerek. Sürekli Recep Tayyip Erdoğan’nın kuyuya taş atmasını beklemenin ve sonra birden şaşkınlık içinde ve son dakika harekete geçmenin, kendi öz-iradesini geliştirmekten yoksun olmak ve daima birilerinden medet umma çaresizliğine mahkum olmak anlamına geldiğinin farkında olmak gerek.
Aleviler ‘’Alevilikte’’ (dinde/inançta) dil, kültür ve etnisite de ne kadar da heterojen olsalarda, Alevi öğretisinde (dünya görüşü olarak ‘’Alevizm’’) eşitçilik, çoğulculuk, humanizm ve rızalık geleneğinde, ve yolda bir olabilmelidirler! (Arslan 2017). Türkiye genel toplumunun üçte birini oluşturan Alevi kitlesi ‘’Yol bir sürek binbir’’ deyimini iyi idrak edebilmelidir. Bu anlamda ne korkunun ecele bir faydası vardır nede denize düşüp sürekli yılana sarılmanın bir anlamı. Ancak ve ancak kendi içinde demokratikleşebilmiş ve öz-iradesini, siyasi duruşunu ve nerede durması gerektiğini bilen, aynı zamanda politik inisiyatif geliştirebilecek güçlü bir potansiyele sahip olduğunu idrak etmiş ve Türk/İttihatçı Sol ile de yüzleşmiş, örgütlü bir Alevi kitlesi kararlı ve özgür bir siyasi duruşu sergileyebilir.
Alevi kitlesinin kendi içinde demokratikleşmesi, özgür ve net bir siyasi irade geliştirebilmesi açısından elzemdir (Arslan 2016). Ancak ve ancak kendi içinde demokratikleşmiş bir Alevi hareketi, içinde bulunduğu ve parçası olduğu toplumların demokratikleşme süreçlerinde güvenilir ve etkin olabilecektir (Arslan 2017). Kendi içindeki demokratikleşme sürecinin neden ve nasıl ancak ve ancak Alevi kadınlarının özgürleşmelerinden (empowerment) ve öz-irade geliştirmelerinden geçebileceğini yakında yayınlanacak olan çalışmamda ifade ettim.
Alevi kadınlarının Alevi erkekleri ile eşit haklara sahip olabilmeleri ve karar verme mekanizmalarında yer alabilmeleri için, öncelikle Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun Yönetim Kurulu, kadın üyesi sayısı konusundaki yalnızca bir tafsiyeden ibaret olan ‘9 kişiden 3ünün kadın olması’ ile ilgili ‘’önerisini’’[vi] acilen ve tekrar gözden geçirmesi gerekir (Avusturya ABF Tüzük: §11 Zi. 2)! Sürekli ‘’Alevilikte kadın erkek eşittir!’’ propagandasını yapmak ve kesinlikle hakkı olan yüzde 50lik bir Kadın Kotası uygulamasının yokluğunun (!) büyük eksikliğinin yanısıra, yalnızca yüzde 30luk bir kadın temsilci oranı ‘’önerisi’’ (!) veya ‘’tafsiyesine’’ (!) sahip olmak ve buda yetmiyormuş gibi şu an 11 (9 asli ve artı 2 ek üye)[vii] yöneticinin tamamının erkek olması gerçekliğine tanık olmak, Alevilik adına büyük bir utanç olsa gerek! Almanya Alevi Birlikleri Federasyon’u yüzde 30luk bir Kadın Kotasına sahip olurken[viii], Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun tüzüğünde Kadın Kotasına ilişkin herhangi bir madde bulunmamaktadır! Avrupa Alevi Birlikleri Kadınlarının önerdikleri Eş-başkanlık sistemi ise erkek-egemen bu yönetim tarafından rededilmiştir ve şu an Konfederasyon yönetiminde tek (!) bir kadın yönetici mevcut bulunmaktadır! Bu noktadan hareketle, Alevi öz-iradesini geliştirmek ve önce kendi içinde eşitlik ve demokratikleşme sürecine tam da bu noktadan (!) başlamak, en doğru adım olacaktır!
[i] Pir Haber Ajansı (26.2.2017): Sivas Katliamı’nın Ateş’i Yüreğimizi Bir Kez Daha Yaktı‘: https://www.pirha.net/sivas-katliaminin-atesi-yuregimizi-bir-kez-daha-yakti-43617.html [9.4.2017]
[ii] Massicard, Elise (2013): The Alevis in Turkey and Europe: Identity and Managing Territorial Diversity. Routledge. London.
[iii] Arslan, Zeynep (2016): Eine religiöse Ethnie mit Multi-Identitäten. Die europäisch-anatolischen Alevit_Innen auf dem Weg zur Institutionalisierung ihres Glaubenssystems. LIT. Wien.
[iv] Arslan, Zeynep (2017): Demokratisierung durch Selbstermächtigung. Historische Prozesse, Optionen und widersprüchliche Strategien zur Entwicklung des Empowerments alevitischer Frauen* aus der Türkei. LIT. (forthcoming soon)
Siyasi Haber (8.9.2015): Kadın erkek eşitliği konusunda Alevi erkekler ne diyor? -2: http://siyasihaber3.org/kadin-erkek-esitligi-konusunda-alevi-erkekler-ne-diyor-2 [9.4.2017]
[v] Zırh, Besim Can: Bir Kesişim olarak Milli-Muhafazakârlığın Üç Değili: Aleviler, Ermeniler ve Kürtler. Çakmak, Yalçın; Gürtaş, İmran. Hg. (2015): Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik. Tarih-Kimlik-İnanç-Ritüel. İletişim Yayınları. İstanbul.
[vi] Avusturya Alevi Birlikleri Federasyon’u Tüzük §11 Zi. 2: ‘‘Dem Vorstand wird nahegelegt 3 der 9 Vorstandssitze aus der Reihe der Hauptmitglieder der Frauen zu besetzen‘‘
[vii] Son Avusturya ABF Genelkurul’u ve Yönetim Kurulu (YK) seçimi 24.9.2016 tarihinde yapılmıştır.
[viii] Almanya Alevi Birlikleri Federasyonunun organlarından “yeteri kadar kadın aday olduğu taktirde’’ yüzde 30luk bir kadın kotası uygulaması var; Almanya ABF Tüzük: § 2 Zi. 5: ‘‘Bu ilke uyarınca AABF yönetim kurullarında, organlarında, komisyonlarında, bölge temsilciliklerinde ve birliklerinde yeteri kadar kadın aday olduğu taktirde, yüzde 30 kadın kotası uygulanır’’).
Kızılbaş Dergisi Sayı 72