İslamcı Alevici Teşkilatın Alevileri Tekleştirme Obsesyonu…

 

Olguları tekleştirme obsesyonu İttıhatçı, ırkçı ve faşizan bir tavırdır. İslamcı Alevicilerin, sosyal medya üzerinden, saldırgan, hakaretli, öfkeli, karalayıcı ve çirkin hareketleri bu ruh halinin bariz göstergesidir.

Sosyal medya üzerinden daima sahte hesaplarla hakaret dili ve öfke patlamalı saldırganlıklara maruz kalıyoruz. Öyle görünüyor ki, İslamcı Aleviciler bir teşkilat kurmuşlar. Bunlar düzenli olarak sahte hesaplar açarak, sayfalarımızda provokatif yorumlarda bulunuyorlar. Böylesi bir kültür seviyesi ile tartışma zemininin mümkün olmadığını ve kişilerin tartışmaya değil saldırmaya endeksli hareket ettiklerini de bildiğimiz için, kendilerini üsluplarından dolayı önce uyardıktan sonra, daha sonra engellemek zorunda kalıyoruz. Fakat, onlar yeni sahte hesaplar açmaktan yorulmuyorlar. Neyse ki, Avusturya’da bir yasa tasarısı şu günlerde tartışılmakta; sosyal medya’da sahte hesapların açılması engellenecek.

Bu yazımda bu konu üzerinden biraz farklı sorulara değinmek istiyorum; Aleviler, evrensel değerleri içinde barındırmak üzere, yüzyıllarca, tekçi, baskıcı ve imhacı egemenlere karşı direndiler. Onlar “bütün evren semah döner”, “kabeyi insanda ara”, “7 iklim 4 köşede Ali’yi gördüm” gibi bir sürü ilim içeren bilgilerle, yaşamı, evreni ve insanı yorumlayarak günümüze kadar geldiler. Eğer Alevi inancı bu evrensel ve insan merkezci bir donanımda olmasaydı, çoktan şu Kerbela’ya gidipte kara çarşafa bürünenlerin yolunda son bulurdu.

Anlamakta güçlük çekiyoruz; Arap çöllerine gittiler, kara çarşafı bacılarımıza giydirdiler (dikkat: turistik amaçlı gidilen bir gezi değildir bu. İnanç için yapılmış bir hareket, dolayısıyla kara çarşafın giydirilmesini hafifletecek hiçbir gerekçe yok), peki neden Şii mezhebi bünyesinde kendilerine yer tayin etmiyorlar? Şii dünyasında, “Biz de varız! Bizi de kendinizden sayın. Bakın size benzemek için ve sizden olmak için elimizden geleni yapıyoruz!” şeklinde hareket edip, kendilerini o yörüngede geliştirebilirler ve buna hiçkimse karşı çıkmaz, çünkü inanç özgürlüğü olmalı. Fakat, Alevi inancını buranın içinde tasfiye etme dertleri nedir?

Alevi öğretisi, 12 İmam’ı kapsamakla birlikte onun ötesinde bir inanç sisteminin adıdır. Bunu neden kabul etmek istemiyor ve şuursuzca Aleviliği zahir şekillere sıkıştırmak için çabalıyorlar?

Olguları tekleştirme obsesyonu İttıhatçı, ırkçı ve faşizan bir tavırdır. İslamcı Alevicilerin, sosyal medya üzerinden, saldırgan, hakaretli, öfkeli, karalayıcı ve çirkin hareketleri bu ruh halinin de bariz göstergesidir. Alevilik ne onların babalarının, nede onların dedelerinin tekelinde olan bir inanç, bir öğreti, bir yol değildir. Alevi yolu, sorgulayan, düşünen, fikir üreten ve sadece akla ve mantığa yatan şeyleri kabul eden, ilim ve bilim yolundan ilerleyerek, insan-ı kamil olma yolunda olgunlaşmak üzere yola ikrar veren canların yoludur. İslamcı Aleviciler, bu halleriyle “Yol bir sürek binbir” şiarına da ters düşüyorlar, ters düştükleri bir çok başka Alevi konusunda olduğu gibi.

Toplumları kategorize etme, onları, tekleştirerek homojen gruplara bölme, (burjuva) ulus devlet modellerinin ve onun burjuva demokrasilerinin gereğidir. Bu devletlerin desteğini alarak hareket eden İslamcı Aleviciler, kendi içlerinde mikro düzeyde tekleştirme araçlarını yeniden üretiyorlar. Kendilerine karşı, aklın ve vicdanın egemen geldiği oranda da saldırganlaşıyor ve çirkinleşiyorlar.

Onlar, tarih sahnesinde gerilere giderek revizyon yapıyor ve eskiyi yeniden üretme zemininde yine Alevileri ötekileştiriyor ve Alevilere yüzyıllarca, “kafir”, “rafizi”, “inançsız”, “sapkın” diyenlerle, yani Alevileri ötekileştirenlerle aynılaşıyorlar. Kullandıkları dil, takındıkları tavır tüm bunların bariz göstergesidir.

Son olarak, akademisyen kimliğim ile daima hakaret ve rencide edici ithamlarda bulunanlara iki kelam etmek istiyorum; Akademisyenim ve dört bölüm bitirdim. Akademik kariyerim benim için önmeli ve bu süreçte çeşitli yerlere başvurularda bulunuyorum ve görüşmelere katılıyorum. Bu benim akademik kariyerimin gereğidir. Diğer üç ünvanımın ve ek kalifikasyonlarımın yanında bir de doktor ünvanım var. Özellikle, bu boyuta ulaşmanın hiçbir zaman yanından bile geçemeyek olan bazı insanlar, benim doktor ünvanımı karalama amaçlı saldırılarda bulunyorlar. Başka ortamlarda ise, “Akademisyenler de kimdir?! Bu toplum olmazsa onlar birer hiçtir!” gibi cahil, niteliksiz itham ve hadsiz yorumlarda bulunanlar oluyor. Oysaki, bir toplum bilim insanlarıyla, aydın ve düşünürleriyle, gençleri ve kadınlarıyla gelişebilir ancak.

Ben akademisyen kimliğim ile yıllarca parçası olduğum bu topluma hizmet etmekten asla geri durmadım. Bu benim kendi insanlığım ve vicdanımla alakalıdır ki, bunca hakaret ve rencide etme durumlarına karşın, toplumdan kopmamaya daima özen gösterdim. Bu anlamda, hayatında tek bir kitabı okumayı bitirmemiş şahısların şapkalarını önlerine koyarak ve varsa eğer, ellerini vicdanlarına koyarak, bir kez daha düşünmeleri kendi insanlıkları açısından gereklidir.

Bu arada, bugün 23 Nisan; Atatürk’ün 1920 yılında, Türk milletine bağışlamış olduğu “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” günü. 23/24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni kanaat önderleri, aydın ve ileri gelenleri İttıhatçılar tarafından toplanılmış, toplama kamplarına götürülmüş ve zaman içinde imha edilmişlerdir. 24 Nisan Ermeniler açısından “Ermeni Soykırımını Anma Günü” olarak kabul görmüştür. Aynı şekilde 19 Mayıs “Gençlik ve Spor Bayramı”da, “Pontos Soykırımı Anma Günü” olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. Her soykırım tarihini bir ulusal bayram günü ilan etmek, yine Atatürk’ün emriyle, Hıristiyan mezarlığının üzerine kurulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ülkesinde, bellekleri reset etmek için kullanılan bir uygulamadır. Fakat, tarih inkar edilemez ve Cumhuriyeti kurmak için dökülen kanlar, insanlık varolduğu müddetçe hafızalardan silinemez.

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ve çıkarım gereği, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” şuursuzluğuna kapılanlara karşın, “Acıları acımızdır!” demek, daha insanca ve insanı-kamil olma erdemine yakışır, Alevice bir tavırdır; buda beni “Ermeni misyoneri” ilan eden ırkçılara son sözümdür.

AABF İkinci Başkanı

MMag. Dr. Zeynem Arslan, M.A.

23.04.2019

 

Fotocredit: drewpiter

Ayrıca welgmedya’da yayınlanmıştır: https://welgmedya.com/alevileri-teklestirme-obsesiyonu/5722/

 

Ähnliche Beiträge

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Diese Website verwendet Akismet, um Spam zu reduzieren. Erfahre mehr darüber, wie deine Kommentardaten verarbeitet werden.