Alevilikte Kadın Erkek Ne Kadar Eşit?
Alevi kadınlarını çeşitli halk hareketlerinin içinde ve hatta anahtar ve öncü rollerde görebiliyoruz. Kürt hareketlerinin önemli kilit isimleri Alevi kadınlarınada aittir. Sol eksenli çeşitli hareketlerin içinde yine Alevi kadınlarının kimi önemli rolleri üstlendiğine tanık oluyorduk.[1] Lakin tam tersine giderek daha fazla gündeme gelen Alevi hareketlerinin içerisinde ise devasa bir erkek merkeziyetçi ve erkek egemen tablo ile karşılaşıyoruz.[2] ‘‘Devasa‘‘ kelimesini neden kullanıyorum? Çünkü kadın-erkek eşitliğinin kendi içlerinde var olduğunu yüksek seslerle savunan Alevilerin ve Alevi kitle hareketlerinin içinde yapılan bu propagandanın asla gerçeği yansıtmadığını görmek, oldukça ilginç bir durumdur. Bu 93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti‘nde son derece ırkçı, şöven, ultra-milliyetçi ve tekçi bir diskursa rağmen ısrarla „Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokratik bir hukuk devletidir“ demeye benziyor. Eğer ortada bir yalan varsa, bunun aksine inandırmak için, daha fazla hatta agresif ve enflasyoner bir biçimde ifade edilir aslında varolmayan. Yalanın gereği budur.
Sosyalist Feminist bilim insanları, eğer toplumdaki eşitsizlikler ve toplumun parçası olduğu sistem degişecekse, bunun toplum katmanlarının en alt halkasında bulunanların uyanması ve bilinçlenmesi ile gerçekleşebileceği tezini savunuyorlar. Donna Haraway ve Sandra Harding özellikle kadınların hiyerarşinin en alt sıralarında bulunarak, buradan yukarıya, yani kompleks güç ve etki ilişkilerine (Macht- und Interessenkonstellationen) bakarak, daha iyi görüş açılarına sahip olabileceklerini ve çözüm üretebileceklerini savunuyorlar. Çünkü kadınlar bulundukları noktadan itibaren baskı ve şiddeti en bariz biçimlerinde hissederler. Baskının nereden ve nasıl geldiğinin bilincine varan (consiousness/farkındalık) ve dünyada kendi varlığının pozisyonunu kavramış (to-be-in-the-world) kadınlar ise, kendi kaderlerini kendileri değistirebilecek evreye geçebilirler. Bu anlamda her işçi bir ‘‘proleter‘‘ değildir mesela ama her proleter bir ‘‘iş gücünü satandır‘‘[3]. Proleter olabilmenin önkoşulu emeğini satanın mevcut dünya sistemi içinde kendi pozisyonunun farkında ve bilincinde olmasıdır.
„Kadın erkek eşittir“ cümlesi „Alevilik nedir?“ sorusuna gelen ilk cevaplardandır herzaman. Bunu Alevi erkekleride Alevi kadınlarıda daima savunurlar. Toplum yaşamının pratiğine bakıldığında ise kadın-erkek eşitliğinin nerede olduğunu sormak ve hatta büyüteç ile aramak gerekiyor çoğu zaman ki, çok kısa bir süre sonra, böyle bir eşitliğin genel dünya toplumlarında olmadığı gibi, Alevi toplumunun pratiğinde de asla var olmadığını anlamak zorunda kalınıyor. Peki nereden geliyor bu iddia?
Alan çalışmalarımda kadınlar ile konuştuğumda ve onlara şu soruyu sorduğumda „Sizce Alevilikte kadın ve erkek eşitmidir?“ ve „Siz bir kadın olarak toplumdaki erkekler ile eşit olduğunuzu düşünüyormusunuz?“ – aldığım cevap sürekli şu oldu: „Tabi. Eşitiz biz!“ Yüzlerinde bir şaşkınlık ifadesi ile yanıtladılar bu sorularımı hep. Sanki böyle bir sorunun sorulması bile kanıksanmış bu ‘‘Alevilikte Kadın-Erkek eşittir!‘‘ algısı karşısında abes olmuş oluyordu ve sorulması yersiz, belkide hakaretti. Sorularıma ısrarla devam ettiğimde ise Alevi kadınlarındanda, Alevi erkeklerindende genel olarak kendilerini Sünni kitlesiyle ve kadınlarıyla kıyaslamaları ve bir takım önyargıları içeren cevapları alıyordum.
Alevilikte bir çok konuda olduğu gibi Kadın-Erkek eşitliği konusunda da Sünni toplumu referans alınıyor. Temel argümanlar şöyle sıralanabilir: “Sünni kadınlarının başlarının örtülü“ olması, “Karar mekanizmalarının hep erkeklerde olması“ . Dahası: “Sünni erkekleri eşlerine hiç yardımcı olmuyorlar“; „Bütün yük Sünni kadınlarının üzerinde“; “Sünni erkekleri kahvelerden çıkmıyorlar“; “Kimisi eşlerine ‘‘kuma‘‘ getiriyor“, “Kadınlarının çalışmalarına izin vermiyorlar“; “Çocukların sorumlulukları hep Sünni kadınlarının üzerinde“… şeklinde devam ediyor ifadeler.
Alevi kitlesinin ‘‘Türkiye’nin modern yüzü‘‘ olduğu propagandası Kemalistler tarafından sürekli yapılmıştır ve bu konuya ilişkin çeşitli yorum ve araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Haksöz Haber’e yazan Kenan Alpay‘ın bu konuda ki fikri şudur:
Söz konusu Alevilik tartışmaları başka bazı tali amaçlar dışında elbette yükselen İslami hareketleri bloke etme niyetiyle Kemalizm kadar sol-sosyalist hareketler ve liberal çevreler açısından da kullanıma elverişli görüldüğü oranda gündemde tutuluyor.[4]
Buradan hareketle Avrupa diasporasında da devam eden (herzaman Sünnilik ile kıyasla) ‘‘Alevilik moderndir‘‘, iç ve dış algıda entegrasyon tartışmalarına dek ‘‘Aleviler entegre olmaya açık ve istenilen göçmenler‘‘ şeklindeki siyasi propaganda ve amaçlara alet olmaya ve aslında sınıfsal açıdan baktığımızda, toplumsal ayrışmaya su taşıyıcılık yapmaya tekabül ediyor – ki burada da kimi Aleviler kendilerine aslında dışarıdan dayatılmış olan bu kıyaslama siyasetini sorgulamaksızın kullanarak, ‘’72 Millet’e bir bakarız‘‘ diyen Alevi öğretisine yoz durmaktadırlar.
Alevi aile yapılanmalarına baktığımızda kadın-erkek cinsiyet rolleri (gender roles) tüm dünyada olduğu gibi Alevi hanelerindede mevcuttur. Alevi ailelerinde de ataerkil bir yapıyı bariz görüyoruz. Erkek evin reisidir, erkek toplumda aileyi temsil edendir, Soyisim erkek üzerinden yürür, düğün davetiyelerinde erkeğin ismi ve bazen ek olarak „ve ailesi“ diye hitap edilir, çocuk doğduğunda isimini genelde evin reisi belirler; Alevi kadını anne olarak çocuklarının beslenmesinden, büyütülmesinden, eğitiminden sorumludur, yuvayı yine bu dişi kuş yapar, ev işlerinin çok büyük bir kısmı bu Alevi kadının sorumluluğundadır, çalışan bu Alevi kadını işten eve geldiğinde yine ev işlerini yapmak ile yükümlüdür, yemeği bu Alevi kadını yapar, çamaşırı bu Alevi kadını yıkar, aile ziyaretlerinde bu Alevi kadınları Alevi erkeklerine hizmet ederler, ve sayre. Peki bu Alevi kadınları tüm bu işleri ve dahasını yaparlarken Alevi erkekleri nerededirler? Genelde işten eve gelen Alevi erkekleri dinlenmeye koyulurlar, kitap okurlar, haberleri takip eder, derneklere gider ve sosyal faliyetlerde bulunurlar. Klasik feodal ve ataerkil kadın-erkek denklemlerine Alevi toplumunun içinde de bu denli rastlıyorken, ısrarla kadın-erkek eşitliği propagandasını yapmak hangi aklın ürünü olabilir?
Alevi ailelerinde kız ve erkek çocuklarının yetiştirilme kültürlerine gelelim; Alevi ailelerinde kızlarında eğitimlerine çok önem verilir genelde. Alevi kızları okurlar, çoğu zaman kayda değer bir eğitim alırlar, ekonomik özgürlükleri olur, ancak söz konusu evlilik geleneği olduğunda, kadının üzerindeki baskının ve yasakçı kurallar silsilesinin – sürekli kendilerini kıyasladıkları – Sünni toplumunun içinde bulunduğu kıstaslardan hiç bir farkının olmadığını görüyoruz. Bu noktada ‘‘Aleviler bir nevi Sünnileşiyorlar‘‘ diyebiliriz. Dolayısıyla iyi eğitim almış Alevi kadınlarını feodal cinsiyet rollerinin gereğini yerine getirir halde görüyoruz. ‘‘Modern‘‘ görünümlü bu Alevi kadınlarının eğitimleri, feodal çekirdek aile şeklinin yürümesi adına yine kendileri tarafından yapılan ‘‘fedâkarlıklar‘‘ sayesinde geri plana atılabiliyor. Nede olsa Alevi ailelerinde de büyük oranda erkeğin sözü geçer ve toplumsal iki yüzlüğümüz buradada tekabül eder.
Almanya Baden-Württemberg Alevi Derneği Eş-Başkanı, Ruhan Karakul bu konuya ilişkin şu ifadelerde bulunuyor:
Alevi kızları akademik bir kariyer olmasa bile, mutlaka aileleri tarafından ekonomik bağımsızlık konusunda destekleniyorlar. Ancak yinede özel yaşamlarında Alevi kızları oldukça kısıtlanıyorlar. Erkek çocuklarının kız arkadaşları veya sevgilileri olabilirken, Alevi kız çocuklarına bu konuda çeştili yasaklar konuluyor. Yine aynı şekilde dul bir kadının toplumda yeri oldukça sıkıntılıdır. Genç ve dul kadınların bu konuda toplumdaki durumları hemen aynıdır. Aile çevrelerinin veya tanıdık ve güvenilir erkeklerin bulundukları çevrelerin dışında hareket etmeleri pek mümkün değildir. Bekâr bir kadın toplumda çoğu zaman başka kadınların sevgili veya eşlerini baştan çıkartabilecek potansiyel bir tehlike olarak görülebiliyor. Bu tabular yıkılmadığı müddetçe kadınların kişisel gelişimleri herzaman eksik ve sorunlu olacaktır. Kimi kadınlar ise ‘‘ikiyüzlü‘‘, yani toplumda bilinen ve toplumda bilinmeyen, gizli yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaya devam edeceklerdir. (Röportaj 26.09.2016)
Buraya ek olarak: Bu durumdan faydalanan veya faydalanmak isteyen kimi erkekler ise kadınların toplumdaki bu zayıf pozisyonunu gerektiğinde kullanmaya hazır duracaklardır; mevcut koşullarda en demokrat, aydın, eğitimli ve sosyalist geçinenlerin bile son sloganları herzaman ‘‘Ben erkeğim!‘‘ olmaya devam edecektir.
Almanya Hessen Alevi Derneğinde Başkan Yardımcısı olan Işıl Şanlı, Alevi kadınlarının özel hayat durumlarına ilişkin şöyle diyor:
Son yirmi yılda (örgütsel anlamda; Z.A.) oldukça çok yol kat ettiğimizi düşünüyorum. Ancak ben hâlâ Alevi kadınlarının bağımsız (ve öz-iradeli Z.A.) bir yaşam sürebildiklerini düşünmüyorum. Özellikle, sürekli babanın sözünün geçtiği ailelere bakarsak bu daha bariz bir biçimde görülebiliniyor. Zorunlu evlilikler söz konusu olmasa bile özellike Alevi kadınlarının eş-seçme konusunda büyük bir aile ve toplum etkisine maruz kaldıklarını söyleyebilirim. Toplumda eş-seçiminin genelde aynı köy ve aşiret’ten olmasada, en azından aynı inançtan olması mutlaka talep edilir. Bütün bunların yanısıra cinsellik konusunda kadınlara yapılan baskıları da unutmamak lazım. (Röportaj 27.09.2016, Tercüme Z.A.)
Peki Alevi örgütlenmelerinde nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz? Bütün yönetici kadroları ağırlıklı olarak ve genelde erkek egemendir. Kadınların karar verme mekanizmalarında ve işleyişlerinde yeri yoktur, varsada semboliktir. Neden yönetici pozisyonlarda kadınlar yok? diye sorduğumda Alevi erkekler genelde „Biz onlara engel olmuyoruz ki? Kendileri gelmiyorlar“ şeklinde kendilerini ifade ediyorlar. Kadınların verdikleri yanitlar ise çok farklı boyutlardadır…
Avusturya Alevi Federasyonu çatısı altında etkin olan Derya Aybay, Alevi kurumlarında kadınların poziysonuna ilişkin şu ifadelerde bulunuyor:
Alevilikte eğitime büyük önem veriliyor ve aslında Alevi kadınlarının bulundukları durum Alevi öğretisinden onlara dayatılan bir durum değildir. Bu daha çok toplum genel kültüründen kaynaklanan bir durumdur. Ev kadınları olsun yada çalışan kadınlar olsun farketmez, büyük oranda ev işlerini yapmak ile yükümlüdürler. Hâl böyle olunca zaman kısıtlılığından vede yorgunluktan kurumlarda aktif rol üstlenmeleri pek mümkün olmuyor. (Röportaj 30.9.2016, Tercüme Z.A.)
Büyük etkinlikler düzenlenilir ve kadın kolları büfe ve mutfaktan sorumludur herzaman, üstelik bu duyuru ve davetiyelerde bu şekilde açıkça da belirtilir: „Menü Alevi Kadın Kolları tarafından hazırlanılmıştır“. Almanya Bergkamen Alevi Gençlik kurulunda aktif olan Işılay Işılar konuya ilişkin şunlari ifade ediyor:
(…) Alevi kurumlarında sanki kadınlar hep arka planda kalıyorlar. Ama kadınlar olmayıncada hiç bir iş yürümüyor. Hiç erkeklerin mutfakta yemek yaptığını gördünüzmü? Ve beni en çok rahatsız edense yine mutfaktaki kadınların kızlardan yardım istemeleri. Erkeklerden yardım istemek bu kadınların akıllarına gelmiyor nedense! Mesela matem ayında hep birlikte kadınlı erkekli derneklere doluşuruz ve orucumuzu birlikte açarız. Peki birlikte ‘‘Can‘‘ olarak Cem’e girdiğimiz erkekler ile neden yiyeceklerimizi birlikte hazırlayıp, yedikten sonrada birlikte toplamayız? (Röportaj 27.09.2016, Tercüme Z.A.)
İsviçre’de yetişmiş genç bir Alevi kadını ve yıllarca Alevi kurumlarında çesitli görevlerde bulunmuş, Burçin Tümay ile yapmış oluduğum söyleşide, Tümay’ın ifadeleri şöyledir:
Alevi kurumları olarak farklı alanlarda ilerleme kayıt etmiş olmamıza rağmen, özellikle bir bölümde müthiş bir eksikliğimiz var; Alevi kurumlarında yönetim kadrolarında yüzde 90’a varan bir erkek varlığı hakim. Bu bir gerçek ve abartı yok! Avrupa ve Türkiyede‘ki kadın yönetici sayısı parmakla sayılabilinecek kadar azdır! Bir çok komisyon da tamamiyle erkeklerden oluşmaktadır. Mesela Dedeler Kurulu, adında da belirtildiği üzere, tamamen erkeklerden oluşuyor. Bizim analarımız yok mu? (Röportaj 19.09.2016; Tercüme Z.A.)
Dedeler Kurulu demişken, herkesin „Can“ olduğu Cem ayinlerine bakalım; Post‘ta genelde yaşlı erkekler oturuyor. Cem‘i yine bu erkekler yürütüyorlar. Alevi ailelerinde mutlaka bir kız evlat bağlama çalar ve yüzlerce yıllık beyitleri söyler, ancak nevarki Cemlerde Zakir de hep erkektir. 12 Hizmet‘te ise yine erkek egemenlik söz konusudur. Bir iki hizmette kadın ve erkek nekadar da yanyana dursada, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak görünüyor. Süpürgeciler kadınken, elinde değnek (bir çeşit şiddet aletidir) ile düzeni sağlamak ile yükümlü olan Gözcü hep erkektir mesela. Genelde kadın ve erkek içiçedir Cemler de, lâkin artık kadın başını bağlar olmuş[5]. Köylerde kadınlar yöre kıyafetleri gereği başlarına değişik ve yöreye özel başörtülerini takarlardı, ancak günümüz dünyasında Cemlerde kadınların başlarını örtmelerini neye yormalı?
Yapmış olduğum görüşmelerde daha genç nesil Alevi kadınlarının daha yenilikçi ve eleştirel bir tavır içinde olduklarını gördüm. Yapılan eleştiriler daha çok bireysel ifadelerde yerini buluyorlarken, kadın-erkek eşitliği hakkında organize bir çalışmanın henüz ciddi anlamda söz konusu olduğunu söylemek mümkün değildir. Adaleti sağlayabilme çalışmalarına, ’’rızalık’’ geleneğinin Alevi öğretisinde ana bir hat olduğunu düşünerek, Alevi kadınlarının Alevi erkeklerinden ne denli razı olduklarını sorgulayarak başlanılabilinir. Üstelik bu bir nevi ‘’rızalık platformunun’’ gerçekleşmesi adına Alevi Kadın Kolları’nın organize etmesi gerektiği uzun vadeli bir projedir.
Pek yakında yayınlanacak olan yeni kitabımda (Arslan 2017)[6] öğretide söz konusu olan kadın-erkek eşitliğinin Alevi toplumunda mevcut olup-olmadığı sorusunu araştırma konusu yaptım. Hace Bektaş Veli’nin sözünün[7] içindeki bazı ayrıntıları yine kadını pasifize etmiş olmaktan kurtarmak adına, biraz değiştirerek: ‘’Kadınları aydınlanmamış bir toplumun yükselemeyeceği’’ (karanlığa mahkum olduğu) şiyarından hareketle, Alevi toplumunun başkalarından kendisi için talep ettiği demokrasinin en öncelikle ve bilhassa kendi içinde ve kendi sıralarında erişmesi gereken bir toplumsal evre olduğu sonucuna vardım. Bu anlamda Alevilik öğretisinin humanist, anti-savaş, anti-ırkçı, anti-tekçi ve herşeyden önce eşitlikçi ana sütunlarının bireyler tarafından idrak edilmesi ve içselleştirilmesi gerektiğini (re-construction/yeniden yapılanma) ve bunun neden gerektiğini bilimsel bir çalışma ile ortaya koymaya çalıştım. En nihayetinde Alevi toplumunun demokratikleşmesinin ancak ve ancak Alevi kadınlarının aydınlanmasından geçtiğini (empowerment) ve ancak demokratik bir aydınlanma evresine gelmiş, dahası öğretiyi özümsemiş bir Alevi kitlesinin yaşadığı ve parçası olduğu toplumların içinde demokrasi mücadelesine sağlıklı biçimde katılım sağlayabileceği tezini nitelendirdim. Alevi toplumunun vede diğer azınlık gruplarının yaşama şansının olduğu tek siyasi düzenin çogulcu demokrasinin olduğu fikrini savunarak, bu düzenin temel taşlarının ve ilham alınabilinecek kaynağının Alevi öğretisinin kendisinde olduğunu, bu bilimsel çalışmamda değerlendirdim.
[1] Konuyu dağıtmamak adına burada sadece dipnotta değineceğim: Kadınlar kimi siyasi ve örgütsel oluşumlarda aktif rol yüklenmişlersede, oralarda kadın kimlikleri ile ön planda olmamış genelde en fazla kadın-ana profilinde farklı amaçlar için enstrumentalize edilmişlerdir (Ent-Sexualisierte Mitstreiter*innen). Kadın erkek eşitsizlik sorunu her halukarda sınıf sorununun veya ulusal sorunun çözüldüğü taktirde, otomatikmen gerçekleşebilecek bir durum olarak dayatılmıştır.
[2] Benzer bir tabloyla çeşitli Dersim Derneklerinde de bariz biçimde karşılaşmak mümkündür, ki son zamanlarda giderek daha fazla kadın bu duruma tepkisini göstermeye başlamış bulunmaktadır.
[3] ‘‘İşçi sınıfı‘‘ artık tartışılması ve yeniden kavramsallaştırılması gereken bir terimdir günümüzde.
[4] Alpay, Kenan (25.7.2013):
Kemalizmin Bekasına Koşulan Alevilik ve Sosyalizm. In Haksöz haber: http://www.haksozhaber.net/kemalizmin-bekasina-kosulan-alevilik-ve-sosyalizm-27230yy.htm [12.9.2016]
[5] Günümüzde Hâremlik-Selamlık adına Cem meydanlarında kadın ve erkeklerin oturma düzeni de bazı Alevi kesimlerinde – Kadının alehine vede cinsiyetçi anlamda – ciddi değişimler göstermektedir.
[6] Arslan, Zeynep (2017): Demokratisierung durch Selbstermächtigung! Historische Prozesse, Optionen und widersprüchliche Strategien zur Entwicklung des Empowerments alevitischer Frauen* aus der Türkei. Masterarbeit. Universität Wien. (publication forthcoming soon).
[7] Kadınlarınızı okutunuz, kadınları okumayan millet yükselemez.